Çengelköy Polis Karakolu önünde şehit oldu.
Küsmesi gerekirdi Halil’in devletine, milletine. Hepimizden hayat alacağı vardı; çünkü gençliğini hepimizi kuşatan bir cinnetin kuyusunda tüketmişti. “Bana ne…” diyebilirdi o gece. Henüz 15’inde uçarı delikanlıyken, hayallerinin elinden tutmasını umduğu devleti, ona hapishaneyi lâyık gördü. Yoğun gürültülerin arasında unuttuk Halil’in hakkını. Düştüğü yerden kaldıramadık Halil’i. Kalın hesapların telaşıyla duyamadık kederli iniltisini. 28 Şubat darbecilerinin Halil’i idamla yargıladığını unuttuk. Çektiğini bizim adımıza çektiğini bilemedik. FETÖ’nün sözde savcıları ve hâkimleri tarafından 10 yıl hapse mahkûm edildi. Sonunda çıktı zindandan. Evlendi. Özgürlüğü çok gördüler, yeniden dava açtılar, kirli ellerini yakasından çekmediler. Bu arada, pırıl pırıl üç evlat büyüttü. Güzel mi güzel bir babaydı. Yetimlik diye bir derdi vardı; yetimler için kanıyordu kalbi. Çengelköy Karakolu’nun darbeciler tarafından basıldığını duyar duymaz, çocuklarını birer birer öpüp dışarı çıktı. Jet gürültüleri ve patlama seslerinin duyulması üzerine eşi, kapıda, ‘Gitme’ dedi. ‘Bana bir şey olacaksa evde de olur. Hakkını helal et’ dedi ve Çengel’e indi. Son sözü, “Eşimi ve çocuklarımı çok seviyorum. Onları ümmete emanet ediyorum” oldu. Ardı sıra, dokuz sivil toplum kuruluşunun destek verdiği bir kampanya ile Sri Lanka’da bir Şehit Halil Kantarcı Yetimhanesi kurulmaya başlandı.