Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde şehit oldu.
Kırk iki yaşında. İşçi. Babasını 9 yaşındayken kaybetmiş, kardeşiyle beraber yetim kalmıştı. Hem annelik hem babalık yapan annelerinin elinde yetişmişti. Vatanına, milletine, değerlerine, örfüne sahip temiz ahlâklı bir adamdı. 15 Temmuz gecesi, iş çıkışı saat 22.00 sularında kardeşi Yasin’i arayarak “Kızılay’da tanklar var. Haberlere bir bak. Sorun mu var?” diye sorduğunda henüz hain kalkışmadan haberdar değildi. Güçlükle ulaştığı evinde ailecek yenen yemeğin ardından kardeşi Yasin ile birlikte TV izlerken darbe girişiminden haberdar oldular. Birlikte ayaklanan kardeşler, annelerinin mücadeleye katılmalarına izin vermeyeceğini düşünmüşlerdi ama anneleri “Bugün evde oturulmaz” deyince evden koşar adım çıktılar. Yasin’in arabasına binip Ankara Emniyet Müdürlüğü önüne kadar geldiler. Yakup’un elinde Yasin’in arabasındaki bayrak dalgalanıyordu. Saat 01.00 sularıydı. Yasin, o anları “Mermiler yağmur gibi yağıyordu. Şırnak’ta askerlik yaptım ama böyle bir manzarayla karşılaşmadım” diyerek anlatıyor. Ağabeyi Yakup ile önlü arkalı ilerlerlerken bir uzman çavuşun önde giden Yasin’i hedef alması ve daha yukarıdan asker kılıklı bir teröristin vur emri vermesiyle gerginlik yaşamışlardı. Derken kulakları sağır eden bir patlama oldu. Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne atılan bombayla yer gök adeta birleşti. Arkasından mermi yağmuru başladı. Yasin arkasına döndü telaşla. “On saniyelik bir olay!” diyor. Yakup dizlerinin üstüne, yüzünde hafif bir tebessümle düşmüştü. Göğsünden vurulmuştu. Yakup’un göğsünü açtı. Hızla koşarak yolda duran ambulansa aldı. Ankara Numune Hastanesi’ne götürdüler. Şuuru son ana kadar açıktı. Yakup ameliyata alındıktan sonra Yasin sabaha kadar hastanelere yaralı taşıdı… Bir iki günlük hastane misafirliğinden sonra, 17 Temmuz günü akşam saatlerinde Peygamberine koştu.