Gölbaşı Özel Harekat Dairesi’nde şehit oldu.
Yirmi dokuz yaşında. Bir buçuk yıl olmuştu evleneli. Mesleğine sevdalıydı, bir o kadar da gözü karaydı. Ama içinde bir yerde hep bir çocuksuluk vardı. Şemdinli’de öğretmenlik yapan Ümmmügülsüm’le Erzurum’da aynı mahallede tanışmadan büyümüşler ve görücü usulüyle ama Yakup’un ifadesiyle “severek” evlenmişlerdi. “Evliliğimizin başından beri, hiç kesintisiz otuz gün yan yana olamadık” diyor Ümmügülsüm öğretmen. “17 Haziran’da yaz tatili için Ankara’ya geldiğimde, o otuz günü garanti gördüm. Ama 17 Temmuz’a ulaşamadık, yarım kaldı özlemimiz.” Muradı ahirete kaldı. Fethiye’ye tatile gittiler 12 Temmuz’da. İzinleri bitmediği halde, 15 Temmuz sabahı Ankara’ya doğru yola çıktılar. Neredeyse hiç mola vermeden akşamüzeri Ankara’ya vardılar. Evlerine girdikten kısa bir süre sonra Havacılık Dairesi Başkanlığına atılan bombanın sesini duyunca, mesai arkadaşıyla yaptığı telefon konuşmasından öğrendiler olanları. “Adam lazımdır” dedi sadece. ‘Yol yorgunuyum, izinliyim’ demeden Özel Harekât Dairesi Başkanlığı’na gitti. Ümmügülsüm Öğretmen Düden Şelalisi’ne görünce şehit Yakup’un söylediğini hatırlıyor: “Cennet de böyledir değil mi Gülsüm’üm?” Ümmügülsüm şaşırınca, her zamanki neşeli haliyle konuşuyor: “Biz de gireriz değil mi?”